"Geleceğin cahili okuma yazma
bilmeyen değil de, bilgiye nasıl erişileceğini bilmeyendir " diyor Alvin
Toffler (1).
Sürekli bir değişim içerisindeyiz. Kendimiz, doğamız, çevremiz, dünyamız, evrenimiz… Bu değişim bireylerden beklenen rolleri de değiştirmektedir. Bireyin değişen zamana ayak uydurabilmesi için, kendisine, zamanın getirdiği/gerektirdiği yeni becerileri kazandırması gerekir. Aslında sadece bireylerin değil, bireylerin eğitiminden sorumlu kurum ve kuruluşların, ailelerin, okulların, üniversitelerin, devletlerin; bir politika olarak bunu izlemesi gerekir. Eğitim programları hazırlanırken “değişim” in doğası anlaşılmalı ve ona göre hazırlıklar ve planlar yapılmalı ona göre hedefler konulmalıdır.
H. E. Adıvar, bilginin; öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek olarak tanımlamaktadır (2). Bilgi; yaşam kalitesini yükselttiği, işleri ve ilişkileri geliştirdiği, sorunları çözdüğü, verimi, huzuru, güveni ve morali artırdığı ölçüde değeri yükselen bir varlıktır (3).
Peki bilgi ne işe yarar?
Bilgi, insan hayatında her daim önemli
bir yer tutmuş ve aranan şey olmuştur. Bilgi; kendimizi, çevremizi, yaşadığımız
dünyayı, evreni anlamımızı sağlar, bunu bilim yoluyla gerçekleştirir. Bu sayede
yaşam kalitemizi yükseltir.
Bilgiden yoksun bir bireyin veya toplumun karşılaştığı
bir problemi çözme konusundaki başarısı oldukça düşüktür. Elbette bu durum zorlu
bir problemler yumağını beraberinde getirecektir. Kısaca bilgi bizler için hayattır.
İnsanlık tarihinde yazının icadından önce bilgiler; öğrenilir, ezberlenir, gözlemlenir ve sonraki nesillere bu ve benzeri yollarla aktarılırdı. Yazının icadıyla birlikte insanoğlu, bilgi birikimini sonraki nesillere aktarma konusunda oldukça yol kat etmiştir. Artık yazabiliyor, bilgileri bir yerlere kaydedebiliyordu.
Günümüzde ise teknoloji ve bilişim
sistemlerinin gelişimi ile artık bilgi her yerde… Hem de eskiye nazaran kat ve
kat daha fazla bir şekilde… Eskiden bilgiye ulaşmak bir hayli zor iken
günümüzde dilediğimiz yerden dilediğimiz bilgiyi bulmak artık daha kolay. İnternet
kullanımının günümüzde oldukça artmış olması, bilgiye ulaşımı hayli kolaylaştırmıştır.
Kolay ulaşım yöntemi olması sebebiyle internetteki veriler kullanılmaya
başlanmıştır.
Peki internetteki bilgiler ne derece doğru, ne
derece gerçek? Bu bilgilere güvenebilir miyiz?
Farkında olarak ya da olmayarak internete birçok
yalan-yanlış, eksik ya da yanlı bilgi eklenmektedir. Sıkça karşımıza çıkan bu
bilgiler bir süre sonra gerçekmiş gibi algılanmakta, gerçek bilgilere de gölge
düşürmektedir. Dolayısıyla bu; eksik, yanlış veya yanlı bilgiler yaşam
kalitemizi de düşürebilmektedir. Örneğin çeşitli programlar sayesinde gerçekte
olmayan durumları gerçekmiş gibi göstermek, dilediğimiz hale getirmek mümkündür.
Video ve fotoğraf düzenleyici programlar ile istediğiniz fotoğrafları ve
videoları düşünceniz doğrultusunda gerçekçi bir biçimde oluşturabilir,
çarpıtabilir, sayfalarca metinler yazıp kaydedebilirsiniz. İnsanlar bulduğu ilk
veriyi doğru kabul edebilmekte bunu çevresiyle paylaşıp hayatında
kullanabilmektedir. Bu durum bireylerin hayat kalitesini düşürmekle kalmayıp birçok
çatışmaya sebep olmaktadır. Kaynak olarak gösterilen veriler çarpıtılmış
olabilmekte, gösterilen kaynakçaya ulaşmanın zorluğu ise kişiyi ikna
edebilmektedir.
Peki, bu bilgi kirliliğinin arasından
istediğimiz gerçek bilgiyi nasıl bulabiliriz?
Bunun için bilimsel düşünme alışkanlığını
kazanmamız gereklidir. Bilimsel düşünmek şunları gerektirir;
Problemi, sorunu anlamayı,
Problemin kaynağına inmeyi,
İlk bulduğunu kabul etmemeyi,
Bulguları test etmeyi,
Soru sormayı,
Merak etmeyi,
Bulguları test etmeyi,
Soru sormayı,
Merak etmeyi,
Zihinsel bir çabayı,
Güvenilir kaynaklara ulaşmayı,
Fikir paylaşmayı, tartışmayı, değerlendirmeyi, akıl süzgecinden geçirmeyi
Ön yargısız ve tarafsız olmayı,
Güvenilir kaynaklara ulaşmayı,
Fikir paylaşmayı, tartışmayı, değerlendirmeyi, akıl süzgecinden geçirmeyi
Ön yargısız ve tarafsız olmayı,
Olaylara eleştirel yaklaşmayı,
Verileri sınıflandırmayı, kaydetmeyi, karşılaştırmayı,
Verileri sınıflandırmayı, kaydetmeyi, karşılaştırmayı,
Araştırmayı,
Denemeyi, test etmeyi,
Problem çözmeyi.
Bu gibi birçok beceriyi edindiğimizde bilimsel
düşünme alışkanlığını kazanmışız demektir. Bu alışkanlık aslında dünyaya
geldiğimizde yani doğduğumuzda doğal bir biçimde var iken sonraları
körelmekte/köreltilmektedir!!!
Değişimin doğası anlaşılmadan izlenen
politikalar, yanlış aile tutumları; bilimsel düşünme alışkanlığını
kazandırmaktan öte; merak etmemeyi, soru sormamayı, ezberlemeyi, koşulsuz kabul
etmeyi, kuşku duymamayı kazandırmaktadır. Bu da bireyler ve toplumlar için
oldukça maliyetli bir durumdur. Bu tip birey ve toplumlar; zamanın gerisinde
kalmış, problemlerini çözemeyen, ön yargılı, değişime kapalı, huzurunu yitirmiş
sağlıksız toplum ve bireyleri oluşturmaktadır.
Uygarlığımızın
geleceği bilimsel düşünme alışkanlığımızın gitgide yayılmasına ve
derinleşmesine bağlıdır(4).
Bilimsel
düşünme alışkanlığımızın artması dileğiyle..
Sevgiler..
Yazan: Hakan
UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)
Kaynakça
(1) Alvin Toffler, Yeni Güçler, Yeni Şoklar,
çev. Belkıs Çorakçı. (İstanbul: Altın, 1992)
(2)http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.55b65c41e961c6.45818659 (Erişim tarihi: 27.07.2015)
(3) İsmet
Barutcugil, Bilgi Yönetimi. (İstanbul: Kariyer
Yayıncılık, 2002)
(4) https://tr.wikiquote.org/wiki/John_Dewey (Erişim tarihi: 27.07.2015)
0 yorum:
Yorum Gönder